Sorular | Soru sor

Nesh, nâsih-mensûh

selamunaleykum,
benim sorumu hoca efendiye iletir misiniz?benim kafama nasih-mensuh olayi takiliyor, himeti ney? o kadar cevaplar okudum ama tatmin olamiyorum. Seytanin vesvesesi beni rahat birakmiyor. hafiflettmektir diyenler var ama mesela ölenin vasiyet olayindan sonra Allah belirliyor taksimi burda ne hafifletme olabilir ki? mesela 10 süt emmeden 5 emme süt olayi ne hikmeti var? ve buna benzer nasih mensuh olaylari.
Allah razi olsun
Kemal

“Nesh” lûgatte izâle etmek, gidermek, yok etmek, değiştirmek ve nakletmek manasınadır.

Usûl-i fıkıh ilmi ıstılahına göre, bir nass’ın hükmünü daha sonra gelen bir nass’la kaldırmak, dinî bir hükmü şerî bir delil ile kaldırmak demektir.

Kendinden önceki hükmü kaldırıan delile "nâsih", hükmü kaldırılan delile de “mensûh” denir. Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) şeriatlerinin hükümlerinde değişmeler olmuştur. Mesela Hz. Adem’in (a.s.) şeriatinde çocuklarının birbirleriyle evlenmelerine izin verildiği halde, daha sonra bu hüküm kaldırılmıştır.

Yahûdîlere cumartesi günü çalışmak yasaklanmış iken, İncil'in gönderilmesiyle bu yasak kaldırılmıştır.

Kur'ân-ı Kerim’de nesh’in olup olmadığı mevzuunda İslâm âlimleri ihtilaf etmişler... Ancak çoğunluğun görüşüne göre Kur'ân'da nesh vardır. Bu görüşte olanlardan bazılarına nazaran bir âyetin hükmü ancak daha sonra gelen başka bir âyetin hükmü ile; bazılarına göre hem âyet ile hem de sahih hadisle kaldırılabilir.

Mensûh âyetler mevzuunda ittifak yoktur. Beş âyet ve daha fazla olduğunu söyleyenler vardır. Merhum Mehmed Emre hocaefendi, nâsih ve mensûh âyetlerin sayısını 66 olarak belirtmiştir. Ardından da, merak edenler için, bu alanda yazılmış müstakil eserler bulunduğunu, bunları okumalarını-incelemelerini tavsiye etmiştir.[Fetvalar, Çelik Yayınevi, İstanbul, I, 1787] Ki, aynı şey bizim için de sizin için de geçerlidir

Nâsih, sadece vahiy devam ederken Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) sağlığında gerçekleşmiş ve sona ermiştir.

İ’tikad/inanç esaslarında, dinî asıllarda ve haberlerde nesh olmaz; sadece emir ve yasaklarda nesh olabilir.

Hadislerde de nâsıh ve mensûh söz konusudur. Buna göre âyet, sünneti nesh edebilir veya sünnet ayeti ya da bir başka sünneti nesh edebilir.

Hadiste nâsih-mensûhu bilmek oldukça önemlidir. Hadislerde nâsih ve mensûhun bilinmemesi, yanlış sonuçlara ulaştırabilir. Hadiste nâsih-mensûh, aralarını te’ville/yorumla te’lif/birleştirme imkânı bulunmayan, birbirine zıt hadislerde olabilir.

***

Nesh'in Çeşitleri

Usûl âlimleri neshi, değişik bakış açılarından bazı kısımlara ayırmışlardır:

1) Kur'ân'ın Kur'ân'la nesh'i: Buna Bakara suresi 180’inci ayetinin Nisâ suresi 11’inci ayeti ile neshi misâl olarak gösterilebilir.

2) Kur'ân'ın Sünnetle nesh'i: İmam Mâlik ve Ebu Hanîfe'nin talebeleri (rahımehumullah) bu nevi neshin caiz olduğu görüşündedirler. İki görüşünden birinde İmam Şâfiî ile İmam Ahmed İbn Hanbel (rahımehumallah) bu nevi neshin caiz olmadığı görüşündedirler. Kur'ân ayetini ancak yine bir Kur'ân ayetinin neshedebileceğini söylemişlerdir. Bunlara göre mütevatir de olsa bir hadis herhangi bir Kur'ân âyetini neshedemez… Ettiğini kabul eden âlimler ise, Kur’an-ı Kerim’de; "O, kendi arzusuna göre konuşmaz. O'nun sözü kendisine gelen vahyden başka birşey değildir"[Necm suresi, 4-5] buyurulmasını delil göstermişler… Rasûlullah’ın (s.a.v.) sözlerinin de nihayet vahye dayandığını, lafzı Rasûl-i Ekrem’e (s.a.v.), manâsı Allah Teâlâ'ya ait kudsî hadislerin bulunduğunu… Keza hadis-i şeriflerin de vahy-i gayr-i mevlüv ve bunların da birer vahy olduğunu göz önünde bulundurarak Rasûlullah’ın (s.a.v.) sözlerinin Kur'ân ayetini neshedebileceğini söylemişlerdir. Buna misâl olarak, “Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur” [Bakara suresi, 180] ayetinin "Vârise vasıyyet yoktur" [Buhârî, Sahih, Vasâyâ, 6; Ebu Davud, Sünen, Vasâyâ, 6; Buyu', 88; Tirmîzi, Sünen, Vasaya, 5] hadis-i şerifi ile mensûh olduğunu göstermişlerdir.

3) Sünnetin Kur'ân'la nesh'i: Rasûlullah’ın (s.a.v.) kendi re'yi ile Mekke-i Mükerreme'de Beytü’l-Makdis'e doğru namaz kılarken daha sonraları bunun el-Bakara 144. ayeti ile neshedilip kıblenin Kabeye çevrilmesi örnek gösterilebilir.

4) Sünnetin Sünnetle nesh'i: Meselâ Rasûlullah (s.a.v.), önce kabir ziyaretini yasaklamışken daha sonra "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım, şimdi artık onları ziyaret ediniz" [Müslim, Sahih, Cenâiz, 106; Nesâî, Sünen, Cenâiz, 100] hadisi ile buna izin vermiştir.


***

Âlimler, Kur'ân-ı Kerim'de umumiyetle üç türlü neshin varlığına kaildirler:

a) Hükmü neshedildiği halde lâfzı baki kalan âyetler... Meselâ; "Doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar." [Bakara sûresi, 2/115] âyet-i kerimesi gibi…

b) Lâfzı neshedilip de hükmü baki olan âyetler… Rivayet olarak Hz. Ömer'e isnat edilen recm âyeti buna misal olarak verilmektedir. [Bkz. Buhârî, 93/21; Müslim, Hudûd 8, Hadis no: 1431; Ebû Dâvud, 41/1]
Hz Aişe validemiz (r.anha) de demiştir ki; “Andolsun, recmetme ayeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikahlamanın haramlığı) ayeti inzâl oldu...." [İbn Mâce, Nikâh, 36, Hadis no: 1944; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/131, 132, 183, 6/269] Ve nesholdui. Neshiyle ilgili hadise için bkz. http://sorular.mollacami.com/soru-ve-cevaplar-631.html

c) Hem hükmü hem de lâfzı neshedilen âyetler… Meselâ; "Âdemoğlunun iki vâdi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü de ister. Âdemoğlu'nun iç boşluğunu topraktan başka bir şey doldurmaz. Ancak, tevbe edenin tevbesini Allah kabul eder" meâlinde bir âyetin var olduğu rivayet edilmekte ve üçüncü nevi neshe delil gösterilmektedir.

Nesh, Kur'ân ilimleri'nin en önemli mevzularından biridir. Âlimler neshi bilmeyen kişinin Kur'ân'ı tefsir edemeyeceğini ifade etmektedirler. Kur'ân İlimleri kapsamına giren, sahâbe ve tabiînin fazla ilgi gösterdiği mevzuların başında nâsih-mensûh meselesi gelir. Bahusus fukaha, nesh mevzuuna fazlaca alaka göstermiştir. Bunun için İmam Şâfiî (rh.), er-Risale'sinde nesh'e genişçe yer vermiştir.

***

Nesh'in Hikmetleri

Aslında İslâm dini, Hâlık-ı zû’l-Celâl Hz. Mevla tarafından, kullarının menfaat ve maslahatlarını, dünyevi-uhrevi saadetlerini gerçekleştirme gayesiyle, onlara gönderilen ilahi nizamdır. Gönderen merci bir, gönderilen yaratıklar da aynı sınıftan olduklarına göre, şeriatler arasında ve onların sonuncusu olan şeriat-ı Muhammediyye’nin kendi içinde nâsih ve mensûhun olmaması gerekir gibi gözükmektedir. Buna rağmen, gerek şeriatler arasında, gerekse şeriat-ı Muhammediyye’nin kendi içinde nâsih ve mensûhun bulunduğu da bilinen bir gerçektir. O halde bunun sır ve hikmeti nedir? Bu hususta şu noktalara dikkat etmek gerekir:

(a) Nesih hadisesi, şeriatlerin temel esasları olan, Allah Tealanın sıfatları, kulların mutlak menfaatleri, geçmiş ve gelecekle ilgili olan haberler ve benzeri mevzularda ceryan etmemiştir. Hiç bir peygamberin şeriati, Allah'ın (hâşâ) zalim olduğunu, yalan söylemenin caiz olduğunu, Cennet ve Cehennemin olmayacağını söylememişlerdir. Zira bunlar dinin temel esaslanndandır.

(b) Dinin fürûâtı mahiyetindeki hükümlerde ise, nesih meselesi gerçekleşmiştir. Sebebi ise, ilk yaratılışından kıyamete kadar devam eden beşeriyetin hepsinin farklı seviyede olmaları ve her seviyede olana münasip olan hükümlerin konulmasıdır. Böylece dinin temel esasları olmayan hususlarda, bütün İnsanlığı çelikten kalıplar içine koymak yerine, her ümmete, zamanına uygun olan veya terbiyesini icap ettiren hükümler konulmuş olsun... Mesela, İsrail oğullarının azgınlığını terbiye için onlara belli hayvanlar haram kılınmış ve Cumartesi günü avlanma yasağı konmuş, onlardan sonra gelen ümmetlerden ise bu yasaklar kaldırılmıştır.

***

Nesh'in Sebepleri

İslâm'ın kendi içinde neshin vuku bulmasının hikmetleri:

aa. İnsanları, detaylı hükümlere tedricî bir şekilde alıştırmak, onların düşkün oldukları kötü huyları merhale-merhale/aşamalı olarak tedavi etmektir. Buna misâl olarak içki ve kumarı zikretmek mümkündür.

İnsanlar, nefsi okşayan içki ve kumara çokça düşkünlerdi. Günümüzün cahilleri gibi, İçki içmeyi bir meziyet sayıyorlardı. Allah Teala İçkiyi tedrici bir şekilde yasakladı ve böylece o cahilleri aşamalı bir şekilde tedavi etti.

- Birinci olarak, İçkinin hoş bir şey olmadığını beyan etti ve buyurdu ki;

"Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden sarhoş edici İçkiler ve güzel rızıklar edinirsiniz..." [Nahl suresi, 67] Bu âyette, güzel rızıklar karşılığında, sarhoş edici içkiler zikredilerek, içkinin güzel bir şey olmadığına işaret edilmiştir.

- ikinci olarak, içki ve kumarın zararlı şeyler olduklarını açık bir şekilde beyan etti ve buyurdu ki,

"Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: Onlarda büyük günah vardır. İnsanlar İçin faydaları da vardır. Ancak günahları faydalarından daha büyüktür..." [Bakara suresi, 219] Büyük günahı icap ettiren şeyler insanlar için zararlı olan şeylerdir.

- Üçüncü olarak, İçkiyi günün uzun bir bölümünde yasakladığını bildirdi ve: "Ey İman edenler! Sarhoşken, ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın..." [Nisa suresi, 43] buyurdu. Bu âyetten sonra mü'minler, gündüzün tamamında, gecenin de bir bölümünde içki İçmiyorlardı.

- Dördüncü olarak, içkiyi ve kumarı tamamen yasakladı ve şöyle buyurdu: "Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bu pislikten kaçının ki, kurtuluşa eresiziniz." "Şüphesiz ki, şeytan, kumar ve içki İle aranıza düşmanlık ve kin sokmayı, sizi Allah'ın zikrinden ve namazdan alıkoymayı ister. Artık bunlardan vazgeçmez misiniz?" [Maide suresi, 90, 91]

bb. İnsanlara putperestliği hatırlatacak her şeyi yasaklamak, daha sonra kafalardan bu düşünce silinince, gerçek anlamıyla putperestlik olmayan hususları serbest bırakmak, keza kötü alışkanlıklara çağrışım yapacak vasıtaları yasaklamak, bunlardan tamamen vazgeçilince o yolları serbest bırakmaktır. İşte şu hadis-i şerifte, kabirlerin ziyaretinin önce yasaklanması putperestliği çağrıştıracak davranışlara engel olmak gayesine, belli kaplarda şira içmenin yasaklanması, içkiyi hatırlatacak vasıtaları ortadan kaldırmak maksadına binaendir.

Bu maksad hasıl olunca, kabirleri ziyaret ve her türlü kapta şıra içmek serbest bırakılmıştır. "Ben sizlere, kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım, artık onları ziyaret edin... Yine ben sizlere, deri su kapları dışındaki kaplardan şira içmenizi yasaklamıştım, artık bütün kaplarda olan şıralardan için. Ancak sarhoş eden bir şeyi içmeyin." [Müslim, Sahih, Cenaiz, 106, Hadis no: 977; Ebû Dâvûd, Sünen, Cenaiz, 81, hn. 2235; Tirmizi, Sünen, Cenaiz, 60.hn. 1054]

Cahiliye döneminde, mirasın tamamı ölenin en büyük çocuğuna veriliyordu. Bu âdeti kırmak için tedricî hükümler konuldu. Önce, mirastan ana-baba ve akrabalara da vasiyet edilmesi farz kılındı, [Bakara suresi, 180] daha sonra ise, mirasın ölenin yakınları arasında belli paylar şeklinde dağıtılması emredildi. [Nisa, 11, 12, 176] Yukarıda da belirttiğimiz üzere, hadis-i şerifle de açıkça neshedildi, vasiyet kaldırıldı.

Hulâsa, İslâm’da neshin vuku bulması çeşitli hikmetlere binaendir. Yoksa yüce Hz. Mevla'nın -hâşâ- bilmediği bir neticeyi denemesi gibi bir saçmalık düşünülemez. Nesh'e bu gözle bakanlar, Kur'an'da neshin olamayacağını iddia etmektedirler. Bunlar, neshin hikmetlerini-sebeplerini iyi düşünmelidirler...

***

Evet, sorunuzda;

“…hafiflettmektir diyenler var ama mesela ölenin vasiyet olayindan sonra Allah belirliyor taksimi burda ne hafifletme olabilirki?” demişsiniz.

Umarım yukardaki izahla herhalde mesele açıklığa kavuşmuştur. Sözü daha fazla uzatmaya gerek kalmamıştır.

***

Ve yine diyorsunuz ki;

“Mesela 10 süt emmeden 5 emme süt olayi ne hikmeti var? Ve buna benzer nasih mensuh olaylari.”

Kanaatimce Aişe validemizin (r.anha) şu sözlerini hatırlatmak istiyorsunuz: “Andolsun ki recmetme ayeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikâhlamanın haramlığı) ayeti indi. Andolsun ki bu ayetler tahtımın (karyolamın) altında bir yaprakta (yazılı) idi. Rasûlullah (s.a.v.) vefat edip biz O’nun ölümü ile meşgul olunca, evde beslenen evcil bir hayvan (koyun veya keçi), girip o yaprağı yedi.” [İbn Mâce, Nikâh, 36, Hadis no: 1944; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/131, 132, 183, 6/269]

Evet rivayet sahihtir. Bu ayetin recmle ilgili kısmı, lafzan mensuh hükmen bakidir. Ancak süt emme meselesiyle ilgili hüküm, fıkhımızda ayniyle cari değildir. Demek oluyor ki, müçtehitlerimiz bu meseleyle ilgili başka nasslara istinaden farklı hükümler istinbat etmişlerdir. Ki öyledir.

Nitekim çocuğun süt emme çağı İmam-ı Azam’a (rh.) göre 30 ay yani ikibuçuk yaşına kadardır. (İmameyn ve İmam Şâfiî rahımehumullah’a göre iki yıldır.) Bir çocuk İmam-ı Azam hazretlerinin içtihadına nazaran ikibucuk yaşından sonra süt emerse süt kardeşliği meydana gelmez. Dolayısiyle söz konusu rivayette geçen "...yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile süt kardeşliği ve nikâhlamanın haramlığı)..." gerçekleşmez. Bu bir kolaylık değil de nedir! Hem de çok büyük bir kolaylıktır. Düşünsene; bir vesileyle erkeğin hanımının sütünü emdiğini... Ne büyük sıkıntı değil mi? Aile yıkılır. Oysa bugün, müçtehitlerimizin o içtihatları sebebiyle böyle bir tehlike bahis mevzuu bile olmuyor.

Süt kardeşliği mevzuunda da İmam-ı Azam ile İmam Şâfiî (rahımehumallah) arasında görüş farkı vardır.

İmam-ı Azam’a göre süt emme çağındaki çocuk, annesinden başka kadından bir yudum dahi süt emse, emdiği kadının süt çocuğu sayılır.

İmam Şâfiî’ye göre ise, süt emme çağındaki çocuk herhangi bir kadını beş defa doya-doya emerse ancak o zaman süt annelik meydana gelir.

Bunlar da içtihadî farklılıklardır. Hadis-i şirifin ifadesiyle, bu ümmete rahmet/kolaylık olan ihtilaflardır. Elbette ki bu büyük imamlar/müçtehitler söz konusu görüşlere varırken dayandıkları deliller-sebepler-hikmetler vardır. Onlar içtihatlarında hata da etse günaha girmezler. İsabet ederse iki, hata ederse bir sevap alır. Bize düşense; hangi mezhebin müntesibi isek ona uymaktır.

Varsa bu sahada geniş tıbbî bilginiz, laboratuar imkân ve çalışmalarınız; tahlilerinizi yapar-eder, ortaya koyar ve bize de kaç emmeyle süt kardeşliğinin neye göre tahakkuk ettiğini açıklarsanız, memnuniyet duyarız.

***

Son söz:

Aslında nâsıh-mensûh ve benzeri ilim dalları, belli alanlar için lazımdır. O alanlarla mesela tefsirle-hadisle filan meşgul olanlar bunu bilmek zorundadır ve öğrenirler. Sizin ihtisas alanınız nedir, bilmiyorum; belirtmemişsiniz. Eğer direkt olarak ilgilendirmiyorsa, meselenin inceliklerine dalmak yerine, genel manadaki komprime eserlere yönelmenizi tavsiye ederim. Onlardan daha fazla yararlanabilirsiniz. Vesselâm…

mensûh, vasiyet, nâsıh, hikmeti, Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) şeriatlerinin hükümlerde değişmeler olmuştur, Hz. Adem’in (a.s.) şeriatinde çocuklarının birbirleriyle evlenmelerine izin verildiği halde, daha sonra bu hüküm kaldırılmıştır,

Yorumlar (1)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla