Sorular | Soru sor

TEFEKKÜR ETMEK FARZ MIDIR

MERHABA HOCAM... SELAMÜN ALEYKÜM...
DÜŞÜNMEK YANİ DİNİMİZİN TEFEKKÜR DEDİĞİ FİİLİ İŞLEMEK FARZMIDIR... MESELA BİR İNSAN BİR ŞEYİN HARAM OLDUĞUNU BİLMEDİĞİ HALDE İŞLİYORSA DÜŞÜNMÜYORSA SORGULAMIYORSA NEFSİNİ MUHASEBEYE ÇEKMİYORSA GÜNAHA GİRERMİ?

Ve aleyküm selam.

Sevgili kardeşim;

Tefekkürden ne anladığın, neyi düşündüğün önemli. Meşru ve memur bulunduğumuz yöndeki tefekkür hem farzdır/gereklidir, hem faydalıdır, ecri de çok büyüktür.

Düşünsene; kişi hem bilmiyor, hem sormuyor-okumuyor-öğrenmiyor, düşünüp sorgulamıyor, muhasebe ve muhakemeden mahrum… Böyle bir insan eğriyi doğrudan, kötüyü iyiden nasıl ayırt edecek ki sevap olanı yapsın, yapabilsin? Öyle değil mi? Yaptığı-işlediği haramsa, elbette ki günaha girer.

Cahillik, meşru bir mazeret/geçerli bir özür değildir. Zira giderilmesi/telafisi mümkün olan bir eksikliktir.

***

Rivayet olundu ki: "İki kişi Hz. Âişe’yi (r.anha) ziyaret etmişler. Onlardan biri,

- "Rasûlullah’ta (s.a.v.) gördüğünüz müessir (etkileyici) bir şeyi bize anlatır mısınız?" deyince, Hz. Âişe (r.anha) şöyle cevap vermiştir:

- "Rasûlullah (s.a.v.) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı. Sabah ezanı için gelen Hz. Bilâl (r.a.):

- "Yâ Rasûlallah! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?" deyince, o:

- "Bu gece Allah Teala bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır" buyurdu ve ayeti okudu (mealen):

"Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette akl-ı selim sahipleri için ibret verici deliller vardır.” [Âl-i İmrân suresi, 190]

Ondan sonra Rasûlullah (s.a.v.): "Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan kişilere yazıklar olsun" buyurdu.

Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) bu ifadelerinden, gecenin sessizliği içinde tefekküre dalmanın her mü’min için bir gereklilik olduğunu anlamak mümkündür. Ayrıca muhasebeyi de tefekkürden ayırmak mümkün değildir.

***

Allah’ın zâtı hakkında tefekkür edilmez

İbn Abbas’ın (r.anhuma) naklettiğine göre, bazı insanlar Allah'ın zâtı hakkında düşünmek istediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şu açıklamada bulundu:

“Allah'ın mahlukatı/yarattıkları hakkında düşünün. O'nun zâtı hakkında düşünmeyiniz. Çünkü sizler Allah Teâlâ'yı gereği gibi takdir edemezsiniz."

Ebu Said el-Hudrî (r.a.) Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

- “ Gözlerinize, ibadetten olan nasiplerini verin!”

- “Gözlerin ibadetten olan nasipleri nedir?” diye sorulduğunda,

- “ Kur'an'a bakmak, Kur'an üzerinde düşünmek, Kur'an'ın acaiplerinden ibret (almak)tır" buyuruyorlar.

Mü’minin her gün, her saat, her an, iyi-kötü, doğru-yanlış, günah-sevap nev’inden yaptığı şeyleri gözden geçirip, hayırları, güzellikleri şükürle karşılaması… İnhirafları-sapmaları, günahları istiğfarla gidermeye çalışması… Yanlışları ve kötülükleri de tevbe ve pişmanlıkla düzeltmeye gayret etmesi adına önemli bir azim ve gayret, insanın kendini isbat etmesi adına da ciddi bir teşebbüs sayılan muhasebe, âdeta içe dönük ve biraz da pratik neticeleri olan bir nevi tefekkür sayılabilir.

***

Bir saat tefekkür

Yine Efendimiz (s.a.v.) buyururlar ki:

“Bir saat tefekkür, bir sene (nâfile) ibadetten daha hayırlıdır.” [Suyutî, Camiu’s-Sağir, 2, 127; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 310]

Yani zihni bir saat Allah Teala’nın azametiyle meşgul etmek, onun isim ve sıfatlarının kâinattaki yansımalarına çevirmek, Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde çizilmiş hukukullah ve hukuku’l-ibâd (Allah ve kul hakkı) mevzuundaki taksiratını düşünmek, bir yıl nâfile ibadet yapmaktan daha hayırlıdır.

Tabii ki bu husus, her zaman herkes için aynı neticeyi vermeyebilir. Anlaşılması gereken nokta; bir senelik nâfile ibadetlerden daha hayırlı olan bir saat tefekkürün var olduğu ve bu kapının herkes için açık olduğudur. Kişilerin ilmi, ameli, ihlâsı-takvası, aklı, marifeti ve tefekkür kapasitesinin elbette ki bunda büyük tesiri/rolü vardır.

İmam Süyutî (rh.) bu hadisi zayıf olarak değerlendirmiştir ama, lütfen buna takılıp kalmayalım. Zira sık sık hatırlatmaya çalıştığımız gibi, amellerin fazileti hakkında varid olan zayıf hadislerle de amel edileceğine dair âlimler hem fikirdir. Bunlardan sadece ahkâm istinbat edilmez. Yani Allah'tan fazlasıyla ecir-mükâfat ummanın herhangi bir mahzuru yoktur.

***

Tefekkürün şartları

Tefekkürün bazı şartları vardır. Bu şartların yerine gelmesi gerekir. Ayrıca tefekkürde bir an vardır ki o an yakalandığında yapılan tefekkürün sevabı elbette ki bir senelik nâfile ibadete mukabil gelebilir. Mesela Kadir gecesini yakalayıp, o gecedeki tefekkürde de bu anı yakalayan insan Allah’tan çoook büyük sevaplar umabilir. O gecenin ve o zaman diliminin fazileti, envar ve esrârı bin aydan daha üstün…

Tefekkürün, mü’minin hayatında çok önemli bir yeri vardır. Ancak bunun için tefekkürün ne demek olduğunu bilmek gerekir.

Tefekkür evvela bir ön bilgiye dayanır. Âmiyâne ve câhilâne tefekkürler, kuru birer tahayyüldür ve zamanla bıkkınlık verir, daha sonra da insan onu manasız görmeye başlar. Bu sebeple insanın evvela tefekkür edecek mevzuu bilmesi, yani önceden belli bir malumatının olması gerekir.

***

Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) tefekkürü

Sıddîk-ı Ekber Hz. Ebu Bekir radıyallahu an zâtihi’l-athar, geceleri, yatsı namazından sonra bir-iki saat kadar ev halkıyla sohbet ederdi… Onlar yattıktan sonra kalkar, abdestini tazeler, iki rek’ât namaz kılıp seccadesi üzerinde oturarak, huşû içinde tefekkür ederdi... Erbabınca malum olduğu üzre, râbıta-i şerifeye dalardı… En büyük tefekkür de râbıtadır. Kısa bir süre uyur, dinlenir ve seherde tekrar kalkar, teheccüd ve vitr namazlarını kılardı… Bu esnada ev halkını da uyandırırdı. Arkasından sabah namazının sünnetini kılıp mescide giderdi.

***

Tefekkür Cennet’e ulaştırır

Lokman Hekim, tek başına ve uzun-uzun tefekkür ederdi... Dostları kendisine uğrar ve;

- “Niye yalnız oturuyorsun, cemiyet içine/toplum arasına karışıp onlarla kaynaşsan daha iyi olmaz mı?” deyince, Hz. Lokman;

- “Yalnızlık, tefekkür için daha uygundur. Tefekkür insanı Cennet yoluna ulaştırır” cevabını verirdi.

***

Kur’an’ı düşünmek

Mutarrif (k.s.) hazretlerinin şu sözleri bize tefekkürü ne güzel anlatır:

“Geceleri sırt üstü yatağıma uzanır, Kur’ân’ı düşünür ve amelimi Cennet ehlinin ameliyle kıyaslarım... Onların, benim altından kalkamayacağım şekilde ameller yaptığını görürüm. Çünkü onları Kur’ân şöyle anlatıyor:

“Onlar geceleri pek az uyurlardı. Onlar seherlerde istiğfar ederlerdi.” [Zariyat suresi, 17] “Onlar ki, gecelerini Rabb’lerine secde ederek (O’nun huzurunda ayakta) durarak geçirirler.” [Furkan suresi, 64) “Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan ve Rabb’inin rahmetini uman gibi midir? (Rasûlum) De ki: Bilenle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akl-ı selim sahibi olanlar öğüt alır.” [Zümer suresi, 9]

***

Tefekkür hakkında Allah dostlarından bazı sözler

“Tefekkürü olmayan bir susma, unutkanlık ve dalgınlıktır.” Hz. Ali kerramallahu vecheh

“Bir saat tefekkür, bir gece ibadetinden hayırlıdır.” Hasan el-Basri (rh.)

“İbadetin anahtarı tefekkür; isabetli yolda olmanın alâmeti heva, heves ve nefse muhalefettir.” Zünnûn el-Mısrî (k.s.)

“Hakîmler hikmeti, tefekkür ve sükût ile elde etmişlerdir.” Mumşad ed-Dineverî (k.s.),

“Gözünüzle ağlamayı ve kalbinizle düşünmeyi âdet haline getirin.” Ebu Süleyman ed-Dâranî (k.s.)

“Hikmet, âriflerin kalbinde sıdk diliyle, zâhidlerin kalbinde tafdil diliyle, âbidlerin kalbinde tevfik diliyle, müridlerin kalbinde tefekkür diliyle, âlimlerin kalbinde ise tezekkür diliyle konuşur.” Mansur b. Ali (rh.)

“Allah’ın nimetleri üzerinde düşünmek en makbul ibadetlerdendir.” Ömer b. Abdülaziz (rh.)

***

H â s ı l ı ;

Tefekkür farzdır.

Mutlak manada tefekkür, varlıkları ve hadiseleri düşünüp onlarda gizlenen ilahi rahmeti, hikmeti, kudreti fark etmektir. Allah Teala’nın zâtından başka her varlık tefekkür edilebilir, tasavvur ve hayâle alınıp üzerinde derin-derin düşünülebilir.

Müsbet manadaki tefekkürün her türlüsü makbuldur, gereklidir… En efdali, en mühimmi, en faydalısı da, usûlü, ehlince malun olan râbıta-i şerifedir. Dinimizde râbıta, tefekkürün bir çeşididir; bu vesile ile kalb Allah’tan gayrı her şeyi unutur, feyz-i ilahi ile ısınıp zikrullah’a hazır hale gelir.

Bir başka ifadeyle; kalbin en önemli vazifesi, tefekkür yoluyla mâsivâdan kurtulup, Rasûlullah Efendimizin varisleri vasıtasıyla O’na ve nihayet Allah Teala’ya bağlanmak ve zikredebilmektir.

Mevlam, cümlemizi fikrinde-zikrinde muvaffak kılsın. Feyzimizde-nurumuzda daim, yolunda hizmetlerde kaim eylesin. Son nefesimiz dahil, iman-ı kâmilden ayırmasın.

tefekkür, büyük, faydalı, farz mıdır, cahillik, özür değildir, gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı, Namazda çok ağladı, Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı, tefekkürde bulunmayan kişilere yazıklar olsun,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com