Sorular | Soru sor

Akla takılan soruyu sormazsan kafirsin diye vesvese gelmesi

selemün aleyküm tüm itikadi meselelere inandım şek veşüphem teretdüdüm duraklamam yoktur itikadi konu olsun ameli konu olsun akla takılan soruyu yüzde yüz niyetlendiğin hakde sormasan imansız gitmessin değilmi?

Ve aleyküm selam.

Tabii ki öyle olmanız gerekir. Zira itikadî meselelerde şüphe-tereddüt-duraklama ve yuktunmaya yer yoktur, olamaz. Olursa, o kişinin imanından söz edilemez. Şüpheyle iman bir arada bulunmaz! Fakat amelî mevzular itikadî alan gibi değildir. Onlarda iman ya da imansızlık söz konus olmaz. Ancak onların da mutlaka doğrusunu öğrenmek gerekir. Yanlış ve tereddüt üzerinde devam edip gidilmez. Zira amellerin kabulünde, niyetteki ihlâsla birlikte o amelin âdâp ve erkânına riayet de şarttır.

***

Bir kimse zarûrât-ı diniyyeden (itikadî hususların ince noktalarında) bir konuda şüphe içine girerse, soracağı bir âlim buluncaya kadar o meselede, ‘Allah katında en doğrusu hangisi ise ona inanıyorum’, demesi gerekir.

Kendisinden bilgi edinebileceği bir ‘âlim’i arayıp araştırmayı tehir etmek caiz olmadığı gibi, aklına takılan hususu sormaması, ertelemesi de caiz değildir. Bu durumdaki bir kişi, sorup araştırmadan beklediği için mazur sayılmaz, özrü kabul edilemez. Mesela itikadî mevzularla alakalı olarak Allah Teala'nın sıfatlarından herhangi biri hakkında bilgisi olmadığı ya da kuşkusu olduğu halde, öğrenebileceği bir ilim adamını araştırmayıp beklerse, ya da ilim adamını bulduğu-bildiği halde ona sorup öğrenmeyi ertelerse, bu bir şüphe mânasına geleceği için böyle bir kimse kâfir olur. Sizin deyiminizle -Allah korusun- imansız gider.

Mü’minin, “Allah’ın Zâtî ve Sübûtî sıfatları”yla alakalı bilgisinin olması gerekir, bunları bilmesi vaciptir. Bilmediği halde bilen birinden sorup öğrenmemesi, öğrenecek birilerini araştırmayıp beklemesi de, şüphe ve tereddüt manasına geleceği için, kişiyi küfre düşürür. Çünkü “zarûriyyat-ı diniyye”den olan bu gibi meselelerde tevakkuf/duraklama, tehir/bekleme şüpheyi doğurur, şüphe ise “tasdik”in zıddıdır. Dolayısiyle bırakınız “tafsîlî iman”ı, bu durum “icmâlî iman”a bile aykırıdır. Kısacası küfürdür. [Bkz. Ebu’l-Münteha Ahmed b. Muhammed b. el-Mağnîsâvî, Fıkhu’l-Ekber Şerhi, Dersaadet, Hicrî 930/Miladî 1523, s. 30; Ayrıca bkz. İmam-ı Azam, el-Fıkhu’l-Ekber, Aliyyü’l-Kaarî Şerhi]

Velhasıl; başta itikadî meseleler olmak üzere şer’î ahkâmdan neler aklına tıkılyorsa, bakacaksın-araştıracaksın-okuyacak öğreneceksin… Ya da sorup öğrenebileceğin bir âlimi arayacak, bulur bulmaz ondan öğreneceksin. Böyle bir âlimi bulduğun halde -imana taalluk eden meselelerde- sormayıp beklemen caiz olmaz. Küfre düşme tehlikesi var! Dikkat edeceksin.

***

"Zarûrât-ı dîniye" (iman edilmesi mecburî olan esaslar) nedir

"Zarûrât-ı dîniye", "dinî zarûretler" manasına gelen Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Allah Teala’den alıp tebliğ ettiği, haber verdiği kesin olarak belli olan dinî esaslara, hükümlere ve haberlere denir. Mesela Kur'an-ı Kerim, Allah kelâmıdır ve Hâtemü’l-enbiyâ Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) indirilmiştir. Beş vakit namaz, Ramazan orucu, hac ve zekât farzdır. İçki, kumar, hırsızlık, zina ve yalan söylemek haramdır. Bunlar, tevatür yolu ile sabittir.

Hâsılı, her Müslümanın bütün bunları bilmesi ve kabul etmesi gerekir, bunları kabul etmeyen veya şüphe eden kimse mü’min olamaz. Bir başka ifadeyle, Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) Allah (c.c.) tarafından getirmiş olduğu kat’î delillerle sabit olan bir hükmün kendisi ihtilaf mevzuu yapılamaz. Dinden olduğu kesin delillerle bilinen esaslardan yani zarurât-ı diniyyeden birini veya birkaçını inkâr eden bir kimsenin İslâm ile alakası kesilir.

şüphe, tereddüt, itikadi, soru, Allah’ın Zâtî ve Sübûtî sıfatları, duraklama, Alîm, akla takılan, amelî, mesele, yuktunma, Şüpheyle iman bir arada bulunmaz, zarûrât-ı diniyye, Allah katında en doğrusu hangisi ise ona inanıyorum, el-Fıkhu’l-Ekber,

Yorumlar (1)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla