Sorular | Soru sor

imanı tahkiki iman yapmak

imanı tahkiki yapmak farzdır ama tahkiki olup olmadığını nasıl anlayacağız mesela namaz kılmaya kalkarken üşenmek tahkiki iman olmadığını mı gösterir

İman, bir bakıma mantık ilmindeki "tasavvur"un karşılığı olan "tasdik"ten ibarettir.

İman kavramında biri "bilgi/marifet" unsuru; diğeri, irade ve ihtiyar (kesb)" unsuru olmak üzere iki esas vardır. Çünkü, önce neye, niçin ve nasıl inanılacağı bilinmeden, bir şeye iman ve onu tasdik mümkün olmaz. Bu yönden "marifet" unsurunun rolü açık; imanın akıl, fikir, düşünce ve nazar ile alakası aşîkârdır.

İrade ve ihtiyar unsuru ise, bilinen bir şeyin tasdik edilerek iman haline gelmesi, ıstılah ifadesiyle "iz'an ve kabulü" için şarttır. Diğer bir ifadeyle; bilinen ve iman mevzuu olan husus, baskı ve korkudan uzak, samimi bir gönülle içten benimsenmeli, tam bir teslimiyet ile kabul ve itiraf edilmelidir.

***

O halde imanda; bilgiye dayanan iradeli bir tasdik, kesb ve ihtiyar lâzımdır. Her şeyi çok iyi bilen şeytanın kâfir sayılması, bu ikinci unsurun bulunmamasındandır. O halde, yalnız "marifet" ile iman olmaz. Çünkü kesb ve ihtiyar olmadan kalbde hasıl olan şey, tasdik değil, marifettir. Zira bir bilginin imanda aslolan "tasdik" derecesinde sayılabilmesi için, onda, irade ve ihtiyara dayanan kalp rızası ve teslimiyet şarttır.

Ancak, tasdikte aranan iz'an'ın, "itikad-ı câzim" denilen kesin olarak yakîn ifade etmesi şart koşulmadığından; "zann-ı gâlib" denilen avam Müslümanların tasdiki, yani "mukallidin imanı" Ehl-i Sünnete göre kâfi ne makbul sayılmıştır…

Bu gibi tasdiklere "iman-ı hükmî" denir.

Aklı ve naklî delillere dayanarak elde edilen kuvvetli imana ise, "tahkîki iman" adı verilir. Bu yola (delil ve istidlâle) gücü yettiğince başvurmak farz olduğundan, bunu terk eden bir mü'min, günahkâr olur. [Bkz. İslâm İnançları (ilm-i Kelâm), İstanbul 1984, I, 148-150]

Bir başka tasnifle iman, “icmâli” ve “tafsîli” diye ikiye ayrılır.

***

Sonuç:

Taklîdî iman, iman esaslarının âile ve çevreden öğrenildiği kadarıyla, delilsiz bir şekilde kabûl edilmesiyle elde edilen zayıf bir imandır, icmâlidir. Böyle bir imana sâhip olanlar birçok günahlara girebilir, vesvese ve şüphelere düşebilirler, hattâ -Allah korusun- küfre de kolaylıkla kayabilirler.

Tahkîkî / tafsîli iman ise, inandıklarını delil ve isbâtlarıyla birlikte ilmen öğrenip kalben tasdîk etmekle elde edilen ve her delil ile daha da kuvvetlenen sağlam bir imandır. Her yerde ve her şeyde tevhîdi/Allah’ın varlığına-birliğine dâir delilleri müşahede ile, Allah’ı görür gibi iman eder hâle gelir. Böyle tahkîkî bir iman sâhibine nefis ve şeytan tarafından ne kadar şüphe orduları hücûm etse de inancı kolay-kolay sarsılmaz, şübheye düşmez. Böyle kuvvetli bir imanın sahibi –Allah’ın izniyle– son nefeste de şeytana mağlup olmaz. İşte Kur’ân baştan aşağıya bizlere böyle tahkîkî bir imanı ders vermektedir.

Ehl-i Sünnet âlimleri, herkesin imanını kuvvetlendirmesinin, yukarıda da belirttiğimiz üzere, farz olduğunu söylemişlerdir.

***

Namazdaki tembellik ise, elbette ki iman zaafiyetindendir; böyle bir insanın imanı için tahkiki/tafsili iman diyebilir miyiz? Olsa olsa icmâlî/taklîdî bir imanın sahibidir. Bu iman sahiplerininse, Allah korusun, akıbetinden korkulur, endişe edilir.

tahkîk, tasdik, iman, tasavvur, taklid, icmâlî, tafsîlî,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com