Sorular | Soru sor

'Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi' deme!

Hocam başımıza bir kötülük, kaza-bela geldiğinde darlanıyor ve ‘eğer oraya gitmeseydim, filancayla görüşmeseydim o musibet başıma gelmezdi’ gibi laflar ediyoruz. Bu doğru bir davranış mıdır? Gerçekten söylediğimiz gibi gitmiş olduğumuz yere gitmemek, görüştüğümüz insanla görüşmemek mümkün müdür? Yoksa bu da mı kaderdir ve yapmamız gereken, kadere rıza gösterip boynumuzu bükmek midir? Slm

Hemen söyleyelim; o tür konuşmalar-düşünceler-davranışlar doğru değildir. Her şey kader dediğimiz ilahi proğram dahilinde olur, onun dışında hiçbir şey cereyan etmez. Kaderinde sözünü ettiğin yere gitmek, o kişiyle görüşüp konuşmak varsa, sen onun aksini yapamazsın. Mü’mine yakışan; kadere-kazaya rızadır, mazeret aramak-üretmek değil elbet.

Ebu Hüreyre (r.a.) Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu haber veriyor:

“…Bir musibet başına gelirse: 'Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi' deme. (Bu sözde kaderi tenkit manası vardır. Oysa onu da) 'Allah takdir etmiştir. Onun dilediği olur!' de! Zira 'eğer' kelimesi (ile başlayan düşünce ve konuşmalar) şeytan işine kapı açar. (Yani şeytan, kadere çatmayı kalbe atar, vesvese verir.) " [Müslim, Sahih, Kader, 34, h. no: 2664]

İmam Nevevî (rh.) der ki: Hadis-i şerifte mâzî sîgası ile 'lev: eğer-şayet' kelimesinin kullanılışı, sıkça geçmiştir. Ortaya çıkan durum şu ki; bunu kullanmaktan nehiy, boş şeylerle ilgili olarak kullanılmamalıdır. Bu da tahrimî değil tenzihî bir nehiydir, yasaklamadır. Ama kişi ibadet hususundaki kusurlarından dolayı üzüntülerini ifade etmek için söylemişse bu sözü, bunda bir beis yoktur. Hadiste gelen "eğer"li benzer ifadelerin çoğu bu manaya hamledilmiştir."

Ancak şunu da unutmamak gerekir; İslami terminolojide "beis yoktur" demek, o fiilin (işin/davranışın) terki/yapılmaması evladır, daha iyidir demektir.

***

Bir hadis-i kudside şöyle buyrulmuştur:

“Ben o Allah’ım ki, benden başka ilah yoktur. Kaderime teslim olan, belâma sabreden ve verdiğim nîmetlere şükredenin ismini indimde ‘sıddîk’ diye yazarım ve onu sıddîklarla berâber haşrederim. Kaderime teslim olmayan, belâma sabretmeyen ve verdiğim nîmetlere şükretmeyen kimse, (kendine) benden başka bir rab arasın!” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, VI/207)

***

Bir fakir, maddi sıkıntılarından dolayı hâlinden şikâyet etmeyip, Allâh’ın takdîrine rızâ gösterirse; bu onun için belki ebediyet zenginliğine vesîle olacaktır.

Halbuki o fakir, bu dünyada zengin olsa, ihtimal ki sâhip olduğu imkânlar benliğini tahrîk edip nefsinde bir güç-kuvvet-kudret vehmi doğuracak... Ve yine belki gaflet içinde sefahete (zevke ve eğlenceye, elindekileri alabildiğine israf ederek kullanmaya) ve rehâvete (gevşeklik-atâlet-uyuşukluk-ihmâl ve gayretsizliğe) dalarak ebedî saâdeti hebâ edecektir.

Tabiî ki bunun zıddı da mümkündür. Ama genelde kaçta kaç olur böyleleri...

Velhâsıl mü’min, içinde bulunduğu her hâli güzel görüp 'ilâhî takdir ve tanzîme râzı olarak', onu ebediyet kazancına bir fırsat bilmeli... Sabır, sükûn, şükür, itaat ve teslîmiyet üzere yaşamaya gayret etmelidir.

kaza, 'Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi' deme!, kader, kaza-bela, kadere rıza, mazeret, 'lev: eğer-şayet',

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com