Sorular | Soru sor

Alacağın tahsili için dua

birisine kar amaclı toplu para verdim geri alamadım 2tane evimi arabamı satım paryı geri alamadım günaha girmemek icin haca gtim oralarda paramın dönmesi icin duaetim 3tane cocuğumun hakı için bildiğniz duavarmı borclu buparyı rahatsız olup getirmesi için


Söylediğiniz gibi hem bir an evvel ödeyebilmesi için ona hayır-dua edin, özellikle farz namazların ve gece namazlarının (teheccüdün) ardından; hem de eğer elinizde alacağınıza dair sağlam tumamağınız varsa hukuki yollara müracaat ediniz.

Borç tahsili için hususi bir dua bilmiyorum. Buna gerek de yok. Bildiğiniz ve içinizden geldiği gibi meşrû hudutlar dahilinde dua etmeye devam ediniz.

Ancak alacağınızla alakalı hukuki manada deliliniz ve şahidiniz yoksa, yani alacak-verecek meselesinde İslâmî usûl ve hukuka uymamışsanız, Cenab-ı Hak duanızı da geri çevirecektir, bunu da unutmayınız. Çünkü hadis-i şerifte böyle buyrulmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’deki en uzun ayet, bu ve benzeri muamelelerle, şahitler huzurunda yazışıp alacağın kayıt altına alınmasıyla alakalıdır. Böyle yapmadığın halde alacağının gelmesini-tahsilini Hz. Allah’tan istediğin zaman, Cenab-ı Hak da sana bunu hatırlatıyor, isteğine cevap vermiyor.

Şayet yapabilirseniz, üçüncü bir yol daha var, o da siyasi davranmak ve bu yolla alacağınızı tahsil etmektir. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Dilerseniz İslâm tarihindeki bu örneklerden birini paylaşabiliriz. Biraz uzuncadır ama, okuyup üzerinde düşünmeye, fikir yürütmeye değer.

Haccac İbni İlât (r.a.), servet sahibi, zekî ve siyasî bir tüccar idi... İslâm’la şereflendikten sonra alacaklarını tahsil etme hususunda siyâsî dehâsını kullanan ve Rasûlûllah Efendimizden (s.a.v.) hususi bir izin alarak Mekke’li müşrikleri kendine hizmet ettiren bir yiğit insan...

O, Benî Süleym kabilesine mensuptur. Bu kabilenin topraklarında altın madenleri çıkardı. Bu madenlerin zekâtını vermek ilk defa ona nasip oldu. Onun İslâmiyeti kabûlü şöyle gerçekleşti:

Haccac İbni İlât, Süleymoğulları kabilesinden bir grub ile Mekke’ye gidiyordu. Gece olunca ıssız bir vadide konakladılar. Arkadaşları Haccac’ın nöbet tutmasını istediler. O da onların emniyeti için kabul etti. Kalktı, etrafı dolaşmağa başladı. Kendi kendine: “Ben ve arkadaşlarım sağ-sâlim dönünceye kadar Allah’a sığınırız.” diyordu. Bir ara birinin şöyle dediğini işitti: “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden geçmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Allah'ın verdiği bir güç olmadan geçemezsiniz.” [Rahman suresi, 33]

Bu sözlerin âyet olduğunu bilmeyen haccac onları ezberledi. Mekke’ye vardığında Kureyşlilerin ileri gelenlerinin katıldığı bir mecliste bulundu... Orada geceleyin başlarından geçen hadiseyi anlattı... Ezberlediği âyeti onlara okudu. Bunun üzerine Kureyşliler ona:

- “Ey İlât! Sen de sapıtmışsın. Muhammed de bu sözlerin kendine Allah tarafından vahyedildiğini söylüyor.” dediler. Ona pek değer vermediler. Haccac da:

- “Vallahi bu sözleri, hem ben hem de yanımdaki arkadaşlar birlikte duyduk.” diyerek hadisenin ciddiyetini onlara duyurmaya çalıştı.

Haccac İbni Ilât’ın gönlünde bir ışık belirmişti. Bu vak’a ona çok tesir etmişti. Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) nerede olduğunu sorup öğrendi. Onu görebilmek için vakit kaybetmeden yola çıktı. Medine-i Münevvere’ye geldiğinde İki Cihan Güneşi Efendimizin Hayber’e gittiğini haber aldı. Yine orada eğlenmeden hemen Hayber’e doğru hareket etti. Hayber Gazvesi günlerinde Fahr-i Kâinat Efendimize (s.a.v.) ulaştı. Kendisiyle görüştü ve Müslüman oldu. Hayber fethine de katıldı.

Haccac İbni Ilât (r.a.) yukarda da ifade ettiğimiz gibi, servet sahibi zengin bir tüccardı. Kabilesinin topraklarında altın madenleri çıkardı. Mekke’de bir hayli alacakları vardı. Ailesi de orada kalmıştı. Malı-mülkü ve eşyası onun yanındaydı. Hem alacaklarını tahsil etmek hem de ailesinin yanındaki mallarını alıp Medine’ye getirmek istedi. Bunun için İki Cihan Güneşi Efenmdimizin huzuruna çıktı ve:

- “Yâ Resûlâllah Mekke’de bir takım kimselerde alacaklarım var. İzin verirseniz onları alıp diğer mallarımla birlikte Medine’ye getirmek istiyorum.” dedi. Efendimiz ona izin verdi. Haccac’ın gönlünü tırmalayan, zihnini meşgul eden bir mesele daha vardı. Onu da Efendimize sormalıydı. Şöyle dedi:

- “Ya Rasûlâllah! Eğer müşrikler benim Müslüman olduğumu anlarlarsa bana hiçbir şey vermezler. Mallarımı kurtarabilmek için belki senin hakkında münasip olmayan sözler söyleme zorunda kalabilirim. Bu hususta ne buyurursunuz?” dedi. Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v.) bu hususta da ona izin verdi.

Haccac (r.a.) zekî idi. Siyâsî kabiliyete sahipti. Bu sebepten fırsatları değerlendirmesini iyi biliyordu. Karşısına çıkacak meseleleri, problemleri iyi hesap ediyordu. Buna göre sorular soruyordu. Aldığı cevaplardan memnundu. Gönlü huzur içinde Mekke’ye vardı. Kureyş müşriklerinin zaaf noktalarını tesbit etti. Onları oradan yakaladı. Alacaklarını tahsil hususunda onları kendine hizmet ettirdi. Müşriklerle aralarında geçen hadiseyi kendisi şöyle anlatıyor:

- Kureyşliler o günlerde Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Hayber üzerine yürüdüğünü duymuşlardı. Fakat gelişmelerden haber alamamışlardı. Mekke’ye vardığımda çevremi sardılar. Bana sorular sormağa başladılar... Benim henüz Müslüman olduğumu da bilmiyorlardı. Ben de Efendimizden aldığım izin üzerine onları sevindirecek haberler vermeğe başladım. Şunları anlattım;

“Muhammed ve ashabı, şimdiye kadar çarpışmayı, savaşmayı Hayberli’lerden daha iyi bilen bir kavimle karşılaşmadı. Hayberliler onbin kişilik ordu topladı. Müslümanları kılıçtan geçirdi. Müslümanlar büyük bir yenilgiye uğradı. Muhammed esir alındı.” dedim. Bu haberler onları çok sevindirdi. Daha ileriye giderek şunları ilâve ettim: “Hayberliler Muhammed’i Mekkelilere teslim etmeyi öldürülen adamlarınıza karşılık onu sizin öldürmenizi istiyorlar” dedim.

Mekke’li müşriklere aslı olmayan bu parlak müjdeleri verdikten sonra onlara:

- “Siz de bana yardım ediniz. Alacaklarımı sür’atle toplayayım ki, Müslümanların ganimet mallarını başka tüccarlar gelmeden satın alayım.” dedim. Bu istek ve teklifime memnûniyetle diyerek karşılık verdiler. Büyük bir sevinç içerisinde benim alacaklarımı toplayıverdiler.

Karısına da aynı şeyleri söyleyip ondan da mallarını alan Haccac (r.a.) işini bu şekilde bitirdi. Mekke’deki servetini topladı. Fakat verdiği haberler Mekke’deki Müslümanları çok üzdü. Hz. Abbas (r.a.) bu acı haberi işitince fenâlaştı ve evine döndü. Kölesini Haccac’a gönderdi ve görüşmek istediğini bildirdi. Haccac onunla gizlice görüştü ve Hz. Abbas (r.a.) meselenin iç yüzünü anlattı. Birkaç gün gizli tutmasını ricâ etti. Sonra Mekke’den ayrılıp Medine’ye gitti. Hz. Abbas üç-beş gün geçince Kâbe’ye çıktı. Müşrikleri sarsan, şok eden haberler vermeğe başladı. Gerçek, söylenenlerin tam tersi idi. Hayberliler hezimete uğramıştı. Zafer Müslümanlarındı. Haccac alacaklarını kurtarmak için böyle söylemişti. Hz. Abbas Kureyşlilere durumu tek tek anlattı. Müşrikler bütünüyle sarsıldı!

Haccac İbni Ilât (r.a.) getirdiği malların zekâtını verdi. Medine’de kendisine bir ev, bir de mescid yaparak şehre yerleşti. Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) vefâtından sonra Humus’a giderek orada yaşadı. Hz. Ömer’in (r.a.) hilâfetinin ilk yıllarında vefat etti. Cenâb-ı Hakk şefaatlerinden mahrum eylemesin. Amin...

Evet, alacaklı olduğun kişinin de mutlaka zaafları vardır, onları tesbit ederek böyle bir siyasetle tahsilini yapabilirsin. Tabii şayet elinde alabileceğin malı-mülkü-varlığı mevcut ise...

Kolay gelsin. Rabbim yardımcın/yanrımcımız olsun. Hayatta –maalesef- hemen hepimizin sıkçü karşılaştığımız cinsten büyük bir sıkıntı...

Alacağın tahsili için dua, kar amaclı toplu para verdim, 2tane evimi arabamı satım, paryı geri alamadım, günaha girmemek icin haca gtim, hukuki yollar, siyasi davranmak, Haccac İbni İlât (r.a.), zekî ve siyasî bir tüccar,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com