Sorular | Soru sor

Mevzu hadisler(!) ve mûcizeler

değerli hocam dindar kimselerin dine inandırmak için hadis uydurduğu söyleniyor hatta bu hadislerin buharide bile olduğu söyleniyor örnek olarakta peygamberimize atfedilen mucizeleri örnek gösteriyorlar bu doğrumudur hocam allaha emanet olun

Kıymetli kardeşim;

Hayır; hiçbir zaman dindar kimseler, inanmayan muhataplarını inandırmak için hadis uydurmadılar. Zaten böyle bir densizliğe öncelikle “dindarlıkları” müsaade etmez, öyle değil mi? Ayrıca buna ihtiyaçları da yok, hiçbir zaman da olmaz...

Nasıl ki Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) vazifesi insanları inandırmak değil, sadece tebliğ etmekse, [Bkz. Teğâbun suresi, 12; Mâide suresi, 99; Ankebût suresi, 18] O'nun yolunda onun izinde giden mü’minlerin yapmaları gereken de bundan ibarettir… Ötesi Allah’a mahsustur. O’ndan başka hidayet edecek de yoktur.

***

Peki, uydurma hadisler yok mudur, tabii ki vardır. Bunları tesbit için de hadis usûlüne dair bir ilim dalı teşekkül etmiş... O alanla meşgul olan ulemâ, “mevzu hadisler” nâmı altında söz konusu uydurmaları tesbit edip derlemişlerdir. İlgilenenler bilir, bulur… Kaldı ki zâhirî hadis ilmi usûlü kriterleri açısından hadis olmadığı söylenen nice hadisler vardır. Lafız itibariyle kıstaslara uymasa da mana yönüyle hadistir. Ve yine bunun gibi Ehlullâh’ın keşfen tesbit ettikleri hadisler vardır. Bu sebeple söz konusu tiplere, mahut iddiaların sahiplerine denilecek laf; aklın ermiyor, mantığın kavramıyorsa bâri sükût etmesini bil. Bil ki uhrevî bakımdan yıkıma uğrama. Ama olmaz, illâ da inat-itiraz ve inkârını bişekilde sürdürecek!

Evet, sizin dile getirdiğiniz iddia söz konusu durumla alakalı olmayıp, daha ziyade “Kur’an’dan başka delil kabul etmeyenler”e, dinde deformistlere aittir, Determinizm’le ilişkilidir. Geçiniz onları… Kulak asmayınız bu tip safsatalara, zevzekliklere... Bunların niyetleri, maksatları, hedefleri bellidir. Var güçleriyle, her türlü, hile-desise ve tuzaklarla İslâm’a ve Müslümanlara zarar vermektir. (Determinizm: Fransızca felsefî bir tabir. Hürriyeti reddeden, olaylar arasında sebeplilik bağı bulunduğu ve aynı şartlar altında aynı sebeplerin aynı sonuçları doğurduğunu iddia eden doktrin.Muayyeniyetçilik, zaruriyetçilik, gerekircilik.)

***

Ehl-i Sünnet inancına göre, başta Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) mûcizeleri olmak üzere bütün peygamberlerin (aleyhimüsselâm) ortaya koydukları hârukulâdelikler ve velilerin (kaddesallâhu esrarahum) kerametleri haktır, gerçektir. Mûcizeye inanmayan, o mûcizenin sahibi olan peygambere de hakkıyla inanmaz. Peygamberler mûcizeleri, insanların inanmalarını sağlamak, imanlarını pekiştirmek için gösterirler. İnanmayana ise, diyecek-yapcak bir şey yok. Onun hesabı Hz. Allah’a aittir.

Mûcizeye inanmayan, Allah’ı ve O’nun kudretini de takdir edememiş demektir. Mesela “Mûcize ile ay parçalanmaz” diyen, farkında değildir ama hakikatte “Allah ay'ı parçalayamaz” demektedir. “Ölüler dirilmez” deyip Hz. İsa’nın mûcizesini inkâra kalkışan, Allah Teala’nın -hâşâ- bu işi yapamayacağını iddia etmektedir.

***

İtikatta Ehl-i Sünnet mezheplerinden Eş’arîlik, sebep-sonuç ilişkisi, mütevâliyet ve mûcizeler

Önce Eş’arîliğin bu husustaki görüşünü özetleyelim:

Sebep-sonuç ilişkisi Eş’arîlere göre zaruri/zorunlu değil, âdîdir. Bu modern terminolojide zorunsuzluk ve olumsallık gibi kavramlarla anılan bir felsefî düşüncedir. Sözkonusu düşünceye göre mesela ateş ile yanma arasında zorunluluk değil, mütevâliyet (birbirini takip, arka arkaya gelme, ardışıklık) söz konusudur. Yanma hadisesi, ateşin yanacak maddeye temas etmesinin ardından Allah Teala’nın yaratmasıyladır. Ateşle yanma arasında mantıkî bir münasebet yoktur. Sadece insanoğlu ateşin teması sonrası yanma hadisesini sıkça müşahede ettiğinden buradaki mütevâliyeti/ardışıklığı, zorunluluk gibi algılamaktadır.

Eş’arîler burada kâinatın/evrenin tabii cereyanında Allah Teala’nın eşyaya canlı ve kesintisiz bir müdahalesi bulunduğunu, ister maddî ister manevî-ruhî olsun kâinatta olan biten hiçbir hadisenin kuru sebep-sonuç tekrarına/döngüsüne ircâ edilemeyeceğini prensipleştirirler. Bu, Allah’ın (c.c.) yaratmasına bağlı olarak ateşin yakıcılık vasfının kökten inkârı değil, yakıcılığın mücerred ateşe ait bir fonksiyon olmadığını, Hz. Allah’ın yaratmasına bağlı olduğunu ifade eder. Zira ortada mantıkî değilse de fizikî/âdî bir münasebet vardır ki, fizikçi için bu ilişki kâfidir. Dolayısıyla bir fizikçinin ateşin yakıcılığı üzerine araştırma yapmasına, tecrübe-müşahede yoluyla bir kısım hipotezler geliştirmesine mâni bulunmadığı gibi, sapla samanı birbirine karıştırmazsak eğer, zorunsuzluk teorisinin mücerred ilmi faaliyetlere ket vurması da sözkonusu değildir.

Şu da unutulmamalıdır; Allah Teala’nın iradesinin mükevvenata müdahilliğinin yanında Eş’arîleri bu düşünceye sevkeden ana sebeplerden biri de, mûcizelerin inkârının önüne geçmektir. Determinist âlem tasavvurunda sebepler sonuçları zorunlu olarak intaç ettiğinden, olağan süreç kat’idir, mûcize vb. olağanüstü haller kategorik olarak imkânsızdır. Nitekim klasik dönemde mûcize karşıtı görüş bu teoriye istinad edegelmiştir. İmam Gazzalî (rh.) ve diğer Eş’arî kelamcılar mûcize inkârına karşı sözkonusu teoriyi reddetmiş, sebep-sonuç ilişkisinin zorunlu olmadığını ifade etmişlerdir.

Modern dönemde de pozitivist bilim anlayışının tesirinde kalan İslâm modernistlerinin, gerek mûcizeler karşısındaki şüpheci tavrı gerekse Ehl-i Sünnet/Eş’arilik alerjisi bu açıdan enteresan bir kesişmedir. Mesela bunlardan Mustafa İslamoğlu, ön yargıdan kurtulup Eş’arîliğin zorunsuzluk teorisinden köklü ve orijinal/özgün bir bakış açısı geliştirip modern dönem felsefe-din tartışmalarına katkı sağlamak dururken, maalesef Kemalist orkestraya katılıp redd-i mirası tercih etmiştir.

Şüphesiz bu gaflet/aymazlık, onun “zorunsuzluk teorisi”nin modern felsefe tartışmalarına, özellikle din ve ahlâk lehine kazandırdığı son derece olumlu ve özgün katkıdan habersiz olduğunu gösteriyor.

***

Velhâsıl mûcize, peygamberin elinde zuhur eden bir harikulâdeliktir ki, onun peygamberliğini teyit eder. Kuş beyinlinin kafası bunu anlayıp kavrayamadığı için de inanmak istemez. Onun için de böyle önüne gelen hadislere “uydurma” damgasını vurarak kendini tatmin etmeya çalışır.

Ne diyelim; hidayeti kabil olanlara Rabbim (c.c.) hidayet eylesin.

hidâyet, keşfen, dindar, sükût, Mevzu hadisler(!), kriter, kıstas, hadis usûlü, lafız, ehlullah, uhrevî, yıkım, Determinizm, pozitivist, Mustafa İslamoğlu, safsata, mûcizeler, kerametler, hârukulâdelikler, tebliğ, ölüler, ateş, Eş’arîler, mütevâliyet,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com